8 Aralık 2010 Çarşamba

Hazine Sandığı


Yeğenimin tabiriyle hazine sandığıdır. Bir ilaç firmasının içinde stress topları bulunan tanıtım maksatlı hediyesidir aynı zamanda. Ancak bana da başka bir arkadaşımdan hediyedir kendisi.

Yeğenimin hazine sandığı olarak görmesinin bir sebebi de sanırım içinden çıkan stress toplarıydı. Fakat bendeki stress, pek stress topu ile gidecek türden değildi. Bende topları bir kenara kaldırdım. Sandığı değerlendirmeye karar verdim.

Öncelikle üzerindeki ilaç firması reklamı canımı sıkmış olacak ki kazıdım onu. Sonra kutuyu vernikledim tekrar. Böylede çok sade görünmüş olacak ki üzerine bir şeyler yazmaya karar verdim. Adı gibi hazine sandığı olsun istedim. Gümüş yazısı kazıyarak havyamla yaktım. İnce bir kat daha vernikle birlikte gümüş eşyalarımı saklayabileceğim kişiselleştirilmiş gümüş hazine sandığım hazırdı.

7 Aralık 2010 Salı

Ateşleyebilgeç





Öncelikle magnezyum çubuk (Magnesium Fire Starter) ve yanında çelik bir plakadan (Steel Fire Starter) oluşan bir ateş yakma aracı/aleti var. Çelik plaka,magnezyum gövdeye sürtülmek suretiyle (çakmak taşındaki gibi) kıvılcım oluşturuyor. Kuru ot/saman gibi malzemeler hızlıca tutuştuktan sonra çalı çırpı, daha sonra ufak dal parçaları, en son odun atılarak bir kamp ateşi yakılabiliyor. Ancak bu aparatın az bile olsa bir fiyatı var. Kullanmadığınız bir alete para vererek sahip olmak mali durumunuzla alakalı bir konu.

Nette sörf yaparken, kurşun kalemin üzerine yapıştırdığı çakmak taşlarıyla bahsi geçen aracın/aletin basit bir versiyonunu yapan bir DIY (Do It Yourself) video izlemiştim. Odamı toplarken bulduğum çakmak taşları ile bende buna benzer bir deneme yapmaya karar verdim. Elde ne varsa artık işte. Kurşun kalem yerine dondurma çubuğu kullanmak daha ucuz bir çözüm oldu. Önce çubuklardan birinin üzerine fazla derin olmayan düz bir girinti kazıdım boydan boya, çakmak taşlarını daha düzgün yerleştirebilmek için. Hızlı kuruyan bir yapıştırıcı ile elimdeki çakmak taşlarını bu girinti üzerinde arka arkaya yapıştırıp kurumasını bekledim. İkinci dondurma çubuğunu ikiye parçalayıp kenardaki boşluklara yapıştırıp traşladım kenarlardan. Sonrasında çelik aparat yerine maket bıçağı kartuşu kullanmaya karar verdim. Bıçakta aynı işlevi görür hatta belki daha başarılı bile olur. Ancak şekil ve taşıma kolaylığı açısından maket bıçağında karar kıldım. Test yapmaya geldi sıra ve samanın olmadığı yerde pamuk olsun dedik ve başarılı bir sonuç oldu sanırım. :)

Acil durum kitimde yer alacak bir alet yapmış oldum.

İçindekiler: :)
Çakmak taşı (Flint stone) ~20 tane
Dondurma çubuğu (Ice cream stick) 2 tane
Yapıştırıcı (Glue)
Maket bıçağı kartuşu (Razor blade) 1 tane
Eğe (file)
Heves, sabır ve emek

5 Aralık 2010 Pazar

Tarihle Tarih Yaratmak


Ulus'ta bulunan Roma Hamamı, Julien Sütunu, Hacı Bayram Veli Türbesinin bitişiğindeki Augustus Tapınağı ve Ulus meydanına yakın yerde bulunun kalıntılar hemen aklıma gelen Ankara'daki Roma dönemi tarihi eserleri.

Ankara Kalesinde gezinirken, surlar içinde, hemen kendini belli eden farklı şekil ve boyutlardaki pek çok mermer blok görmüştüm. Mevcut bulunan kalıntılarla (roma dönemi) kendilerini güvene alacak olan kalelerini inşa etmişlerdi. Tarihle Tarihi Yaratmışlardı yani. Surların dört bir yanındaki sanat şaheseri blokları görünce Ankara'nın Roma döneminde nasıl bir şehir olduğunu merak etmiştim. Düşünün Ulus'un altında bulunmayı bekleyen daha neler olabilirdi!

Sonrasında Hacı Bayram Veli Türbesiyle sırt sırta veren Augustus Tapınağı ise başka bir hikaye anlatıyordu. Roma döneminde tapınak olarak başladığı hayatını Bizans döneminde kilise ve Osmanlı döneminde ise neredeyse (max 5 metre yanı) bir cami olarak devam ettirmişti. İnsanların manevi değerler yükledikleri yerlerde manevi işleri yapmaya meyil göstermeleri pek çok yerde rastlanılabilir durum olsa gerek. Memlekette pek çok mezarlığın ve ibadet yerinin araştırılsa buna benzer hikayeleri çıkar diye düşünüyorum.

Anadolunun şirin ve sakin bir köşesinde bir köy evinin su basmanında veya köşe taşı olarak kullanılan Roma dönemi kalıntısına şaşırmamak gerekir. Pek çok medeniyeti barındıran bu topraklar kültürleri de tarihi de birbirinin üzerine ekleyerek inşa ediyor sanırım.

Hayal kuruyorum bazen zaman makinesi değil, zamanda yolculuk yapabilen bir fotoğraf makinesi bile yeterdi bana diye...

30 Kasım 2010 Salı

AXIVSLEGPROPR



Boş olduğum bir gün Ulus civarını turlamıştım. İnsan amacı olmadan gezdiği zaman dikkati farklı noktalara odaklanıyor sanırım. Ankara Kale Surları üzerinde Latin alfabesiyle ters biçimde AXIVSLEGPROPR FETIALIS yazılı mermer bir blok dikkatimi çekmişti. Tarih konusunda ne bilgili ne de hevesliyimdir açıkça söylemek gerekirse. Kale surlarının bir parçası bile olsa en azından yanında tanıtıcı bir levha olmalı diye düşünmüştüm. İnternet araştırmasıyla ihtiyaç duyulan bilgiye ulaşmak ise epey zahmetli olmuştu çünkü Latincede V meğerse U'nun yazılış şekliymiş. Tesadüfen Flickr'da benzer bir fotoğrafın altındaki ingilizce mesaj sayesinde ufak bir bilgi edinmiştim. Axius adında bir adamdan bahsedildiği yazıyordu mesajda. Birazcık daha kurcalayınca mermer blok üzerindeki ifadenin açılıma ulaşmıştım.

AXIUS LEGATUS PROPREATORE FETIALIS / AXIUS LEG(atus) PROPR(aetore) FETIALIS

Axius adındaki bir Romalının sırasıyla yönetici, lejyon kumandanı ve dini liderlik vasıflarını ifade ediyormuş. Bu kişi bütün bu özellikleri tek bedende toplayabilen önemli bir şahsiyetmiş. Araştırmalar sonucu Kypros prokonsulu bulunan Lucius Axius Naso olduğu değerlendirilerek MS 29 yılına tarihlenmiş. Anılan şahsiyet, adına para (denari) basılan bir yöneticiymiş. Bu vasıfların da bazı açıklamalarını okumama karşın Roma tarihi içinde boğulmak istemediğimden pas geçiyorum. Ancak bu mermer blok Roma döneminde büyük bir ihtimalle önemli bir binanın göz önündeki bir kısmında yer alıyormuş. Şimdi ise Kale Surlarının epeyce göz önünde olan bir bölümünde yine, ters biçimde ve yanında tarihe saygısı olmayanların çizdiği yazı çizi ve sembollerle birlikte yer alıyor.


Kaynaklar:
http://davy.potdevin.free.fr
http://wowturkey.com forumu / galpay

29 Ekim 2010 Cuma

İhtiyaçtan Çıkmadı



Genelde bir şeye ihtiyacınız varsa ise alır veya yaparsınız. Ancak yapı marketlerden birinde alışveriş yaparken bu şerit-perlonu gördüğümüzde, güzel bir kemer yapılabileceği fikri çıktı ortaya. Yani ihtiyaçtan çıkmadı bu fikir.

DIY (Do İt Yourself) (Kendin Yap) mantığıyla yapılan işlerin tam bir hobi olduğunu düşünür ve uğraşırken eğlenirim öncelikle. Böylece gümüş bir kemer tokası yapmayı tasarlamıştım ama o kadar sabırlı değildik. Netice itibarıyla alternatif bir malzeme kullanarak gökkuşağı renklerinde bir kemer sahibi olduk. Güzel güzel kullanabilmek dileğiyle.

İçindekiler: :)
Gökkuşağı şerit perlon (1,10 m + 0,7 m)
Kol kilidi (1 adet ve 25 mm'lik)
Emektar yorgan iğnesi
Siyah naylon ip (yeteri kadar)
Heves, sabır ve emek

22 Ekim 2010 Cuma

Babam İçin İmame





Yarı değerli/değerli taşları severim bir kere. Taşların, erkek aksesuarlarında kullanım alanının kısıtlı olması sebebiyle tespih her zaman çekici gelmiştir bana. Aslında amacına uygun olarak kullanılmayan tespihin kafalarda oluşturduğu negatif görüntüden de çekinirim, ne kadar sevsem de tespihi. Yaşlı bir amcanın elinde sıradan ve sempatik bir görüntü yaratırken, genç bir erkekte külhanbeyi/kabadayı (veya telaffuz edemediklerimi siz düşünün) görüntüsü yaratabilir. Bu yüzden tespihlerimi sadece evde tutarım.

Ucuz akik tespihlerimden birine imame hayal eder dururdum epey zamandır. 

Babama aldığım kaplan gözü tespihle birlikte, kafamdakileri yeni fikirlerim ile harmanlayıp hediyelik bir imame yapmaya karar vermiştim. Mum kes, erit ve yont gibi aşamalardan sonra gümüşten döktürtünce imamem hazır olmuştu.

18 Ekim 2010 Pazartesi

Aristolochia Pontica - Loğusa Otu



"Aristolochia Pontica" olduğunu düşündüğüm bu bitki, şifalı bitkilerle alakalı web sitelerinde epeyce kendine yer edinmiş. İngilizce "Dutchman's Pipe", "Pipevine" ve "Birthwort" olarak isimlendirilen Aristolochia, Türkçe'de de "Loğusa Otu" olarak benzer bir isim almış. Aldığı tüm isimler çiçeğinin bir pipoyu veya kadın cinsel 
organını andırması sebebiyle verilmiş.

"These flowers have a specialized pollination mechanism. The plants are aromatic and their strong scent attracts insects. The inner part of the perianth tube is covered with hairs, acting as a fly-trap. These hairs then wither to release the fly, covered with pollen." wiki 

Günlükteki bilginin yanlış olduğuna yönelik nezaketsiz bir geri bildirim aldım. Açıklamalar kısmını daralttım.

Kaynaklar:
http://en.wikipedia.org/wiki/Aristolochia

13 Ekim 2010 Çarşamba

Pinguicula Crystallina


Türkiye'deki etobur bitkilerden Pinguicula Crystallina...

İnternette etobur bitkilerin ticaretini yapan pek çok site var. Ben merak ederek California Carnivores isimli bir siteyi incelemeye başladım. Bir iki tık sonra ulaştığım başka bir kaynak sitede (çekildiği yer sebebiyle) bir bitki dikkatimi çekti. Resmin altında "SW (Güneybatı) Türkiye, Salda Gölü, 1250m, (collected 23 Ekim 1993, by myself)" yazıyordu.

Hemen kedi çektiğim makro çiçek fotoğraflarına bakma ihtiyacı hissettirmişti. Gerçekten çok benzer bir bitkiyi bende görüntülemiştim. Bitkiyi fotoğrafladığım bölge ve şartlar bitkinin yaşam ortamı ile birebir örtüşüyordu. Fakat fotoğrafları çektiğim açı kötüydü. Fotoğraflara dikkatlice baktığımda bitkinin kuru bir çiçeğinin suya yan biçimde düştüğünü fark ettiğimde doğru bir saptama yaptığımı düşünmeye başlamıştım. Sonrasında bitkinin avını yakalama mekanizmasının çiçek vasıtasıyla değil yaprakları üzerindeki ufacık yapışkan damlalar ile yaptığını öğrendiğimde ise her şey yerine oturmuştu. Başta dikkatimi çekmeyen ufacık sinek/böcek ölüleri yeşil yaprakların üzerindeydiler...

Devamı "zatierbas.com"da

Gönlümde Şehirler Kurduran Yüzük



Bizans Kralı Antiokhos, eşi Nysa için üzerinde adı yazan bir yüzük yaptırdı; bu yüzüğü kıskanan kardeşinin gönlünü almak için onun adına bugün Denizli çevresinde kalan bir şehir kurdurdu. Hikayesi ile akıllarda yer etmiş yüzük başlangıç tasarımım ve hedefimdi.

Devamı "zatierbas.com"da

12 Ekim 2010 Salı

Sedum Spp.



Çoğunlukla karşılaştığım bu bitkinin fotoğrafını Kızılcahamam taraflarında bir yamacı tırmanırken çekmiştim. Adını araştırmak ev ödevim idi ama ben epeyce geciktirdim. Araştırdığımda ise isimlendirmenin internetten iki fotoğraf bakmak kadar kolay olmadığını görecektim sanırım.

Kendileri, kaktüsleri de içine alan yaprak veya köklerinde su depolayabilen, etli yapraklı bitkiler ailesinin bir ferdi imiş. Yani bir sukulentmiş. Genel olarak isimi ise Sedum Spp imiş.

11 Ekim 2010 Pazartesi

Orchis Pallens, Soluk Renkli Salep, Pale-Flowered Orchid


Salepgiller (Orchidaceae)
Orchis Pallens
Soluk Renkli Salep, Soluk Orkide
Pale-Flowered Orchid

Bolu-Koçumlar yaylası civarında karşılaştık dersem yalan olmaz. Bu fotoğraf çekilmeden yaklaşık bir yıl önce karşılaşmıştık aslında. Çok yıllık bitki/çiçek olması vesilesiyle karşılaşmamızın ertesi yılında, bu fotoğrafı (ilk fotoğraflarım başarılı değildi pek :)) çekebilmek için arkadaşlarımın 5-10 metre önünden yürümüştüm.

"Yaklaşık 40 cm’ye boylanan, çok yıllık bir bitki. Gövdesi kalın, geniş mızrak veya dikdörtgen şeklindedir. Yaprakları 4-6 adet, tabana yakın olanları beneksiz, üsttekiler kınlıdır. Kıyı kesimlerde yoğun, Güney ve İç Anadolu’da ise seyrek olarak bulunur. 1000 ile 2400 m arasındaki subalpin çayırlar, orman ve çalı toplulukları içinde yetişir. Mayıs-Haziran aylarında çiçek açar."

Kaynaklar:
Türkiye’nin 120 Alpin Bitkisi (S.Atay, G.Güleryüz, C.Orhun, Ö.Seçmen ve C.Vural) sf66
http://yabanicicek.com/orchis-pallens.php
http://picasaweb.google.com.tr/ibrahim.berberoglu/

26 Eylül 2010 Pazar

Yeknesak Hayatımın Yek Zamanlarından Biri


2010 yılının ilk saniyelerinde bile bile yalnızlık ve yalnızken bile kalabalıklardan uzaklaşamamış olmak, bu fotoğrafın arkasındaki hikaye...

Objektifimden yeni yılın coşkusunu yansıtmak değil amacım. İnsan yaşayamadığını yansıtamıyor belki de! Benim hissettiğim ise hüzün değil alabildiğine kuru soğuk.

Fotoğrafa gelince, çok anlam yükledim ona ama kendime sakladım. Geriye sert bakışları, elindeki sopasıyla kalabalığa bir şeyler anlatmaya çalışan bu genç adam kaldı. Acaba ne anlatıyor bu adam diyenlere;

"Güvenlik Anıtı : Kızılay'da Güvenpark içerisindedir. (...) Türk Ulusunun polis ve jandarmaya bir armağanı olduğundan dolayı Emniyet Anıtı da denilmektedir. Anıtın Kızılay'a bakan yönünde; güveni temsil eden bir sopayı eline alan kuvvetli genç erkek heykelleri yer almıştır. (...) sağında Türk Polisinin, solunda Türk Jandarmasının halka olan yardımlarını sembolize eden çeşitli kabartmalar bulunmaktadır. Anıtın Bakanlıklara bakan yönünde ise; Atatürk'ün Kurtuluş Savaşı'nda ve inkılap hareketlerinde beraber bulunduğu arkadaşları belirtilmektedir. (...) Sağ tarafta insan zekasını, sol tarafta ise çitçinin tarım çalışmalarını belirten kabartmalar yer almıştır." (Kültür ve Turizm Bakanlığı)

Güvenpark güvenlik anıtının hemen arkası güvenlik kuvvetlerinin seyyar karakolu olarak görev yapıyor artık sebebini pek anlamamış olsam bile. Ne kadar güvendeyiz sorusu kafamın içinde...

20 Eylül 2010 Pazartesi

Büyük Umutlar, Küçük Umutlar ve Volkanik Cam



Hatırladığım, anladığım ve yorumlayabildiğim kadarıyla yazmaya çalışıyorum. Üstü kapalı bir yüzleşme bu.

Bir doğa yürüyüşü sonrası ekipteki arkadaşlardan Pelin sanırım bir yaratıcı drama çalışması gerçekleştirdi. Bizim katılımımızla. Ekipteki herkese tombul ve yeşil renkli birer ahşap boncuk dağıttı. Hepimiz halka halinde yanyana dururken kendimiz için dilek tutmamızı istedi. Kısa bir süre sonra küçük ve kahverengi boncukları dağıtarak kendimiz için tuttuğumuz dileklerin onda birini arkadaşlarımız veya ihtiyacı olanlar için dilememizi istediğinde bir duraksama yaşadım. İnanın kendim için tuttuğum dileklerin bencilliği altında ezildim. Onda birini dileyemedim o an işte. Sonrası daha acıydı, sırayla herkesin büyük ve küçük umutlarını soruyordu. Kişiye özel  Umutlar olduğunu bahane ederek sıvıştım usulca. Bencilliğimin herkes tarafından bilinmesini istememiştim çünkü. Bencilliğimle kendi içimde hesaplaştım ama sonucun değiştiği pek sanmıyorum. Canlılar bencil yaratılışlı temelde.

Saklıyorum boncukları hatırlatması için bencilliğimi...

Pelin bir Hasan Dağı hatırası olarak getirdiği Obsidiyen (Volkanik Cam) taşlarından birini de bana vermişti. Hoşlanacağımı düşünerek. Benim için Büyük Umutlar, Küçük Umutlar Boncuklarım ve Volkanik Cam yanyana gelince ayrı bir anlam oluşturmuştu. Kendim için yaptığımdan daha güzelini yapma ihtiyacı hissettiren obsidiyen'den bir parçayı işleyerek gerçek sahibine ufak bir süs yapmıştım. :)

19 Eylül 2010 Pazar

At Osuruğu Mantarı - Puffball Fungus





O ayağımın altındaki ne ola? Bu bir mantar ve üzerine basılması da düşünüldüğü kadar kötü bir şey değil. Çünkü bu sevimli mantarcık, mekanik enerjiyi kendisi için fayda sağlayacak şekilde kullanabiliyor. Esasen yağmur damlalarının çarpması ihtiyaç duyduğu asil mekanik enerjiyi oluşturuyor. Körük seklindeki yapısı ile sporlarını saçıyor etrafa ve havaya. Rüzgarın şiddetine göre dağılıyor sporlar ve neslinin devamını sağlıyor böylece...

Adına gelince yöresel bir hitap şekli ve gerekçesi belli sanırsam :)

Kaynaklar:

http://www.naturefootage.com

http://herbarium.usu.edu/fungi/funfacts/Dispersal.htm

Soy Metal değil Has Metal!



Gittiğim bir kursta bize "elektriği en iyi hangi metal iletir?" diye bir soru yönelttiler ki düşündüğümde verilen cevaplar (ortamdaki herkes elektrikle ilgili adamlar) cahilliğimizin göstergesiydi. Cevaplarımız Altın ve Platin gibi soy metallerin üstüne yoğunlaşıyordu, cevapları oluşturan metallerin kendine has özelliklerinin olduğu açıktı. 

Dünyada elektrik dağıtım şebekelerinde maliyet-iletkenlik değerlendirmesi yapılarak Bakır ve Alüminyum metalleri tercih edilmekteydi. Hassas elektronik/ses devrelerinde Altın metali kullanımı ise duyduğumuz ve aklımızda yer etmiş bir durumdu ve sanırım soy metallerin en değerlisi Platin de kafamızı karıştırmıştı bu yüzden işte.

Hiç ummadığımız Gümüş metali sorunun cevabıydı. Ertesi gün, hafif kırık bir gururla araştırmış ama cevabın doğruluğunu tescil etmiştim. Bu sayede gümüşü taktir etmeyi öğrendim. Enerji aktarımında kullanılamayacak kadar değerli bu metal iş elektrik/enerji iletimi olunca bir numaraydı. Ki benim için gelecekte züğürt hobi malzemesi (Altınla kıyaslanınca) olarak kullanılacaktı. Böylece sıkı dost olduk Gümüşle.

Kah işledim, hediye ettim, sevgimi gösterdi. Kah hediye oldu bana.
Farklı bir şekilde bile olsa enerji taşıdı, bir sevenden diğerine...
Bu sebeptendir ki Gümüş sadece soy metal değil Has Metaldir artık benim sözlüğümde.

18 Eylül 2010 Cumartesi

Kıymetlimmm




Dalımdan 17 Eylül'de koptum.
Güz gülüyüm, nazlıyım diyecek oldum.
Arabesk kaçmaktan korktum.
İşin aslı kışa değil yaza küstüm.

15 Eylül 2010 Çarşamba

Yaşama Kök Salmak



Eğer en sarp yere düşen bir tohum olsaydınız ne yapardınız? Hiç var olmamayı mı yoksa zor şartlarda yaşama kök salarak şansınızı sonuna kadar zorlamayı mı tercih mi ederdiniz?

Resimdeki ökseotu tohumu (?? muhtemelen) ile aslanağzında olduğu gibi yaşam bir yolunu arıyor ve biliyor ki kolay değil yaşamak...

Boylu Boyunca mı? Sere Serpe mi?



Ayaş'ta vadi içinde bu ağaç çevre şartlarının da etkisiyle yatmış yere ve görünce arkadaşlarımdan biri boylu boyunca bir diğeri ise sere serpe yatmış diye yorumladı ağacı. İnsan gibi özellik kazandı gözümüzde. Zorlamalarla uzanmış bedeni, hayata tutunduğu kökleriyle yeni zorluklara hazırlanıyor gibiydi. Hayat da zaten zorluklara göğüs gerenlere her zaman bir öncekinden daha fazla zorluk çıkarmakla nam salmamış mıydı zaten?

ve arkadaslarımın aklından bir şiir geçmişti o an ama bu Orhan Veli şiiri miydi bilmem!

Uzanıp yatıvermiş sere serpe
Entarisi sıyrılmış hafiften
Kolunu kaldırmış koltuğu görünüyor
Bir eliyle de göğsünü tutmuş.
İçinde kötülük yok biliyorum
Yok, benim de yok ama...
Olmaz ki!
Böyle de yatılmaz ki!

25 Mart 2010 Perşembe

Natrix Natrix - Küpeli Su Yılanı - Grass Snake



İnsanlar bilinmeyenden korkar kuşkusuz ve en korkulan hayvanlardan biridir yılan. Memlekette akrabalarım çiftçilikle uğraşır, tarlanın başında yılan gördüklerinde savunmaları saldırıdır, tanımazlar yılanı, bilmezler türünü ve faydalarını, indiriverirler küreği, sopayı... Sonra kemirgenlerle baş etmek gerekir tabiki...

Rehberimiz Zati Erbaş'ın dikkatinden kaçamadı bu sevimli yılan Mengen'de. Zehirsiz, sakin mi sakin ve bir o kadar da narin. Öğrendiğim kadarıyla;

"Tüm yurtta yüksekliği 2000 metreye kadar olan nehir, akarsu, dere ve göl kenarlarında ve bu yerlere yakın çayırlıklarda bulunabilirler. Ayrıca suya da çok fazla girerler. Bu yılanın en bilinen özellikleri yarı sucul olmaları, gündüzleri aktiflik göstermeleri, yakalandıklarında ısırmamaları ancak kötü kokan bir gaz salgılamaları, kendilerini savunma amaçlı olarak ölü taklidi yapabilmeleridir. Yarı sucul olduklarından kurbağalar, küçük balıklar, semenderler ve çeşitli kemiricilerle besleniyorlar ve kış uykusuna birçoğu bir araya gelerek yatıyorlar."

24 Mart 2010 Çarşamba

Atropa Belladona - Güzelavratotu - Deadly Nightshade - Deli Bat Bat





Gazetede ufak bi yazı ilişmişti gözüme "Güzelavrat otu 78 kişiyi zehirledi." ve Şeker Kanyonu çıkışında fotoğrafladığımda güzel bir makale hazırlamak istemiştim ama içine girdikçe çıkılmadığını fark ettim. Öyle bir bitki hayal edin ki cadılıktan komplolara kadar kullanılsın, tıpta ve sağlıkta vazgeçilmez olsun, kadınlar güzel gözükmek uğruna göz bebeklerine damlatsın ve bu şekilde liste uzayıp gidiyor işte...Bir kaç bilgiyi birbiri ardına sıraladım.

DHA'dan Onur SAĞSÖZ'ün haberine göre;
[ATATÜRK Üniversitesi Tıp Fakültesi Aziziye Araştırma Hastanesi Acil Servis Anabilim Dalı Başkanı Yrd. Doç. Dr. Şahin Arslan, halk arasında ‘deli bat bat’ ve ‘güzelavrat otu’ olarak bilinen ve üzüme benzer meyvesiyle dikkat çeken ‘Atropa belladonna’nın bir yılda 78 kişiyi zehirlediğini açıkladı. ‘Deli bat bat’ meyvesinden yiyenlerin anormal hareketlerde bulunduğunu ve hayal görmeye başladığını belirten Yrd. Doç. Dr. Arslan, “Özellikle çocuklar büyük risk altında. Üzüm sanıp hemen yiyebiliyorlar. Müdahalede geç kalındığı taktirde kişi eski haline dönemeyebiliyor'' dedi.Özellikle tarla kenarlarında görülen ‘deli bat bat’ın, ‘atropin’ adı verilen zehir içerdiğini vurgulayan Yrd. Doç. Dr. Şahin Arslan, zehirin kişinin beyin aktivasyonunun etkilediğini belirtti. Bu yabanıl otun meyvesinden yiyenlerin hayal gördüklerini ve gördükleri şeyi yakalamaya çalıştıklarını anlatan Yrd. Doç. Dr. Arslan, son bir yılda 78 kişinin bu yüzden zehirlendiğini kaydetti, şöyle konuştu: “Terleme, mide bulantısı ve kusma gibi belirtilerle ortaya çıkan zehirlenme vakalarında özellikle çocuklar bağışıklık sistemlerin zayıf olması nedeniyle hızla etkileniyor. Zamanında müdahale yapılmadığı taktirde kalıcı istem dışı hareketler, konuşma bozuklukları gibi sorunlar ortaya çıkabiliyor. Bu durum yetişkinler için de geçerli. Bu tür durumlarda en yakın sağlık kuruluşuna başvurulmalı ve hasta refakatçileri kişinin yediği otu da beraberlerinde getirmelidir.'']

Besikçi Baharatlarının internet sayfasına (http://www.besikci.com/) göre;
[Batıl inanışlara göre, cadılar, ayinlerinde hayal gördürücü etkisi için bu bitkiyi kullanmaktadırlar. 1582'de İskoçya Kralı, Danimarka ordusunu yataklarında güzelavrat otu ile zehirlemek suretiyle yenmeyi başarmıştır. Belladona iki İtalyanca kelimenin birleştirilmesi ile elde edilmiştir. İtalyanca bella güzel, dona hanım anlamına gelmektedir. Bitkinin eskiden Romalı hanımlar tarafından kozmetik boya olarak ve gözbebeklerini büyütüp etkileyici bakışlara sahip olmak amacıyla kullanıldığı bilinmektedir.
Orta çağda çok zehirli bir yaprak olarak tanınan Atropa Bella-done 16. yy. dan itibaren insan ve hayvan sağlığında kullanılmaya başlanmıştır. İlaç olarak kullanılan kısımlar bitkinin yaprakları ve kökleridir. Yapraklar çiçek açma zamanından önce toplanır ve havadar gölgelik yerlerde kurutularak toz haline getirilir. Kökleri ise bitki çiçekli iken yani yaz sonunda topraktan çıkarılır yıkanır, tam olarak veya ince dilimler halinde kesildikten sonra kurutulup toz haline getirilir. Bu materyal kapalı cam kavanozlarda, ışıksız yerlerde muhafaza edilmelidir.]

ve yine aynı sitede düşük miktarlı kullanımları ile ilgili yararlarda anlatılmış fakat bu bilgilere yer vermeyerek sitedeki kritik bir bilgiye daha yer veriyorum.
[10 kadar meyve veya 1 gram kuru yaprak tehlikeli zehirlenmelere yol açabilir. Susuzluk, boğazda kuruluk, baş ağrısı, sayıklama, taşkınlık ve hiddet zehirlenme belirtileridir.]

http://www.pantheon.org/areas/featured/witchcraft/chapter-7.html sitesinde Encyclopedia Mythica
[Belladonna, the Deadly Nightshade, was the Devil's favorite plant.] (güzelavratotu şeytanın en sevdiği bitkiydi) diyerek anlatıyor mitik hikayesini.



Areneus Sp, Marbled Orb Weaver, Meşe Örümceği


Mengen'de sonbahar döneminde çektiğim bir fotoğraf bu. 

Seviyorum Bolu civarlarını yapraklı ormanlarıyla canlı çeşitliliği çok yüksek bir bölge ve yine güzelliğini yaparak beni bu örümcekle tanıştırdı. Meşe Örümceği demişlerdi ilk gördüğümüzde not ettim hemen kenara, sonra internetten karıştırınca fazla detayla uğraşmadan Marbled Orb Weaver diye bilinen bir Areneus türü olduğunu öğrendim.