30 Aralık 2011 Cuma

Mersin Taşı Yüzük



İnternette İnstructable, ETSY ve MAKE... gibi siteleri geziyorum. Kafamda bir fikir oluştuğunda kenara not alıyorum ve %99 oranla yapmıyorum/yapamıyorum. Mersin'den gelen ufak bir taşı, hikayesi olan bir hediyeye çevirmek için amatör uğraşlarıma vakit ayırmıştım. Ortaya çıkan yüzüğü ise epeydir yazmaya fırsat yaratamadım. Düşününce; hayatı sürdürebilmek için hayatı harcamakla geçtiğini görüyorum vaktin ve aynen devam etmekteyim. İhtiyacım olan tek şey Kendim Olabilmek!

18 Ekim 2011 Salı

Aglais Urticae


1 yılı aşkın süredir doğa yürüyüşlerine katılamadım. Sonbahar en sevdiğim ikinci mevsim doğada ve çok canımı yakıyor düşündükçe ama kısa zaman içinde geri döneceğim. Durum böyle olunca eski fotoğraflarımı karıştırıyorum zaman zaman. Hani siyah beyaz resimler olur da sadece vurgulanmak istenilen noktalar renkli bırakılır. Bu fotoğraf doğal olarak o etkiyi yaratıyor. Toprak zemin üstündeki Aglais Urticae internette etiketlenen ilk fotoğrafım idi. Bu blog hakkındaki ilk düşünce o zaman oluştu.

11 Ekim 2011 Salı

Emektar


Bir bıçağın sapı kırılınca çöpü boylar mı? Bizim ev için cevap hayır. Çok kurban gördü bahse konu bıçak, maharetleri dillere destan, faydası saymakla bitmez... O zaman hastayı ayağa kaldırmak gerek :)

Zamanında Siteler'den alınan ceviz ahşap parçayı kullanıyorum. Ama emin olamıyorum ceviz midir meşe midir? Her halükarda sert ağaçtan, işlemesi zor ve emektar bıçağı hak eder yani! Basit bir çizim, bol kesme-biçme işinin ardından eldeki pirinç plakayı bakır tel üzerine sararak dekoratif bir perçin yaratma çabası. (Her evde paslanmaz bir perçin bulunmuyor) Biraz tıraşlama ve ceviz yağıyla güzel bir masaj. Kurbanda Emektar yine sahneye çıkar.

2 Ekim 2011 Pazar

Zati


Mektepli değilim, has amatörüm deneme yanılma tariflerle yola devam ediyorum. Bazen iyi veya kötü bir şeyler çıkaramadığım zamanlar oluyor. Ama amatör ruh işte. :) Hediye anahtarlık projem vardı ki, gümüş kısmını tamamladıktan sonra pirinç kakma deneyip, azıcıkta ısıl muamele çekecektim. Ama yemedi... Kısmet diyoruz ders çıkarıyoruz. Acaba kurs falan mı arasam?

Ya Sabır


İlk imame çalışmamı paylaşmıştım. Ne yazık ki yaklaşık bir hafta sonra kayıplara karışmış. Madem kaybolmuş hem babama hem de anneme birer tane yapabilirim diye düşünüp başladım çalışmaya. Elimdeki bir dizide tam 66 tane akik olması da güzel bir tesadüf oldu. 33'lük iki akik tespih. Onların hayatını epeyce zorlaştırdığım şu günlerde belki "Ya Sabır" çekmek için kullanırlar. :)

24 Eylül 2011 Cumartesi

Alea Iacta Est - Zarlar Atıldı


Güzeller güzeli dillere destan Yedigöller ve belki de buranın hala güzel kalmasını sağlayan kötü yollarını bilmeyen yoktur. İlk kez gitme fırsatı yakalamıştım. Yol başlamıştı ve zarlar atılmıştı. Araçta müzik tamam, şöför kafadar, kırmızı ışıklarda bas çek bas çek frenlerle başlamıştık yola, s'ler yaparak düz yolda çalkalamayla devam ettik ve müzik eşliğinde gayet eğlenceli sağ salim vardık Yedigöller'e. Gez toz derken Anıt Karaçam ve Gülen Kayalar arasında fotoğraftaki manzara ile karşılaştım. İnsanın başına hiç gelmeyecekmiş gibi şeylerin kanıtıydı adeta. Sonrasında yemekte şöförün bir kutu bira içtiğini gördüğümde pek hoş bir durum olmamıştı ama bir biradan bir şey olmazdı. Dönüş yoluna geçmiştik. Öncesinde yolumuzu kaybedip pek güven vermeyen tek şeritli bir köprüden yolcuları indirerek aracı geçirmiştik. Ekip şen ve kıpır kıpırdı. Şöför manuel olarak disko ortamını yaratıyordu müzik eşliğinde, danslar, eğlenceler... Şöförün iç ışıkları söndürdüğü bir sırada ekipteki arkadaşlardan biri şakayla karışık "farları da söndür" diye seslenince; kafadar şöför ayak uydurmayı eksik etmedi kap karanlık yolda. Aklıma direkt olarak bu fotoğraf gelmişti. Ertesi gün arkadaşlardan öğrendim bizim şöförün tek gözünün takma olduğunu!

"Zarlar Atıldı" (Alea iacta est) ve biz kazandık. O köprüden geçerken de farlar kapandığında da s'ler yaptığımızda da gerçeğin kıyısından döndük. Bu fotoğrafı ibretlik olarak saklamalıyım.

19 Eylül 2011 Pazartesi

Erbab-ı Hayat


Yaklaşık 3 km'lik dik bir stabilize yol ve devamında yarım km'lik orman içi patika yolu aşarak bireysel anıt ağaç ziyaretimi gerçekleştirdim. Küçümsemeyin ve Yedigöller'e giderseniz deneyin. Sazlı göl'den Anıt Karaçam'a kadar durmadan. Arkadaşlar mangala koşuyor, yoldaş bulmak zor. Yolun sonunda seviniyorum buna, eğer yanımda birisi olsaydı çoktan geri dönmüştük.

Bu blogda bir gün karaçam (pinus nigra) fotoğrafı etiketleyeceğimi hiç düşünmemiştim. Çünkü alışmıştım görmeye onu ve yabancı değil bana. Ama 500 yaşını devirmiş ise sadece hayran bırakır kendine.

Ab-ı hayat suyundan içmiş,
Oracığa kök salmış,
Erbab-ı Hayat olmuş.

12 Eylül 2011 Pazartesi

Güçsüz Karınca


Ofis ortamında; havanda su dövmekten arta kalan zamanlarda eğer arkadaşlarıma ataç fırlatacak enerjiyi kendimde bulamadıysam, elde olanları iki kıvır bir çevir yöntemiyle manalı hale getirmeye çalışıyorum. Bu sefer kurbanım silgi oldu. Kendime basit bir mühür yaptım. Aslında daha önce linolyum üzerine yaptığım denemede pek başarılı olamamıştım. Ama bu son silgi mühür çalışmam hevesimi artırdı diyebilirim.

Pek çok kişi için padişah tuğraları en etkileyici mühürler sanırım, içlerinde kimin evladı oldukları ve "el muzaffer daima" ibaresini içeriyormuş. Benim en beğendiğim ise Mimar Sinan'ın mührü. Okuduğum kaynağa göre mühürün ortasında "el-fakirü'l-hakir Sinan", kenarında ise "ser mimaran-ı hassa müstemend bende-i miskin kemine dermend" ifadesi yer alıyormuş. Biraz daha anlaşılır haliyle "fakir ve hakir Sinan - saray baş mimarı değersiz ve miskin bendeleri". Sadece bu kadarla da kalmamış yazma nüshalarda "mur-ı natuvan" yani "güçsüz karınca" olarak tanımlıyormuş kendini. Ne kadar alçak gönüllü, etkileyici ve ilham verici değil mi?
Fazlası için;
hayatı (sondaki hikaye muhteşem)

8 Eylül 2011 Perşembe

Begonya


Ankara-Hamamönü semtinin tarihi sokakları tekrar inşa edildi ve daha görsel hale getirildi. Ben kısa yürüyüşler yapıyorum bazen. Ara sokaklarda perforje destekli saksılar içinde rengarenk çiçekler asılmış duvarlara. Fotoğraf makinesi yanımda olunca bu begonya giriveriyor çerçeveye. Bakmayın begonya dediğime, o kadar az çiçeğin ismini biliyorum ki aslında. Benekli ve büyük yapraklarıyla yıllarca salonumuzu süsleyen çiçek de begonya değil miydi? İnternet'te ufak bir araştırmayla envai çeşit begonya görmek şaşırtıcı oluyor.

Eski bildiklerimi bile unuttuğumu düşünüyorum, her ne kadar üstüne yeni bir şeyler ekleme çabası olsa bile. Sonra insanı dibi çatlak toprak bir kaba benzetiyorum. İçini doldurmaya çalıştıkça alttan damlatıyor. Eğer doldurmazsan içini yaramıyor hiçbir şeye. Damlattığından fazlaysa koyduğun eğer kullanılabiliyor belki! Zamanla çatlağın büyümesi, koyduğundan fazlasının eksilmesi ve kabın kırılması kaçınılmaz ama o zamana kadar içini doldurupta doğru yere boşaltabilirsen eğer güzel bir çiçek yetişebilir.

6 Eylül 2011 Salı

Ginghko Biloba - Mabet Ağacı


Millî Egemenlik Parkını gezmeyi severim hep, eskiden oturmayı da severdim. TBMM'nin yanında olmasına rağmen güvenlik sıkıntısı yaşatması sebebiyle oturmaz oldum. Bu parkta bir dişi bir erkek çift Ginghko Biloba yani Mabet Ağacı bulunmakta olup bu dal parçası kesinlikle benim tarafımdan kopartılmamıştır. Ben yerde koparılmış halde buldum. Ağacın cinsi olur mu demeyin bazı ağaçların oluyor. Çok çok özel ve botanikte kendi sınıfında tek olan, milyonlarca yıldır bu dünyada var olabilmiş bir ağaç kendisi. Düşünsenize dinazorlar devrinde de var olan fosilleri olan bir ağaç.

Fotoğraftaki dişi ağaca ait bir dal parçası ve meyvelerin yarattığı koku sebebiyle şehir ortamlarında, peyzajda erkek agaçlar makbul.

Fırsat olursa Goethe'nin kendi el yazısıyla yazdığı Ginghko şiirine göz atmak gerek.

Daha daha fazlası için;
1. Wiki

26 Ağustos 2011 Cuma

Butane


Epeyce bir zaman jet biçimli alev veren bir çakmağım olsun istemiştim. Hobi maksatlı kullanmayı planladığım çakmağın mangal yakarken bile başarılı olacağını düşünürdüm. Ancak aldığım ilk ucuz çakmağım dayanamayıp erimek suretiyle terk-i diyar eyledi. Bende biraz daha iyi bir çakmak/pürmüz edindim. Kullandıkça tekrar doldurmak gerekiyor haliyle... Bana iyi bir marka olduğu söylenen ilk bütan gazı yedeğim ile ikinci tedarikimde beni şaşırtan defolu ikizi... Lütfen dikkat! Fuel Refill ve Ruel Refil. Ben bundan sonra metal ucuyla daha başarılı bulduğum Golf olanı tercih edeceğim.

22 Mayıs 2011 Pazar

Skineart & Ateşdide


Kelimelerin güçlü bir etkisi olduğuna inanıyorum. Bazı kelimeler duyduğunuzda hemen etkiler anlamını tam olarak bilmeseniz bile. "Ateşdide" bence öyle bir kelime. Anlamını öğrenince daha etkili oluyor sanırım. Ateşdide karalamamı Skineart'a ekledim. :))

Ateşdide: Ateş görmüş, ateşten geçmiş / Büyük ızdırap çekmiş ve tecrübe geçirmiş adam.

15 Mayıs 2011 Pazar

Nevruz der ki ben nazlıyım




Simetrisi ile dikkatten kaçmayacak bir güzel. Süsen / Navruz / Iris Spp. adıyla bilinen bu çiçeği ilk kez Atatürk Arboretumunda fotoğraflamıştım. Daha sonra Kapadokya gezisinde gördüklerim arasında en beğendiğim süsen türünü fotoğrafladım. Son olarak Ankara'da bir bahçede karşılaşınca ufak bir araştırma yapmak farz oldu. :) Üzülerek de olsa, bahçede devasa ve şaşalı bir çiçek görmektense doğal ortamında ufacık bir çiçeği görmeyi yeğlediğimi söylemeliyim.

Okuduğum kadarıyla Türkiye'de en az 17 farklı süsen türü varmış. Suyu pek sevmediğinden mezarlık gibi yerlerde bolca kullanılmış ve mezarlık kelimesi adeta yapışmış üzerine. Adı eski Yunanca gökkuşağından gelmekteymiş halbuki...

Büyük Usta Aşık Veysel'de konu etmiş şiirine bu ala çiçeği;

Nevruz der ki ben nazlıyım
Sarp kayalarda gizliyim
Mavi donlu gökyüzlüyüm
Benden ala çiçek var mı?

Nevruz henüz kutlanmışken denk gelmiş olması güzel bir tesadüf oldu.


26 Nisan 2011 Salı

Cüce Nar



Yaşadığımız apartmanlarda büyük ağaçlara ayırabilecek yerlerimiz yok, belki yer probleminin çözümüdür bodur ağaçlar.

İlk görüşte beğenerek almaya karar vermiştim bu küçük ağaççığı. O kadar güzel ki üstünde meyveleri olduğunda. Cüce ya da Bodur Nar (Punica Granatum Nana) hakkında internetten basit bir araştırma yaptım ve ilginç bulduğum şeyleri basit bir şekilde günlüğüme eklemeye karar verdim.

Gıda ve lezzet boyutunu geçiyorum. Zaten benim narım cüce. Ruhani bir tarafı var, pek çok anlam yüklenmiş pek çok inanışta.
Yahudilikte; nar, doğruluğu simgelermiş. Hristiyanlıkta (bir inanca göre); Adem ile Havva’ya yasak olan cennet meyvesi elma değil, nar olduğu için dini süslemede nar sıklıkla kullanılmış. Müslümanlıkta; nar, Allah’ın yarattığı güzel şeylerin bir örneği ve cennetteki bir meyve olarak anlatılmış.

Sanatsal tarafına gelince narı mı, nar çiçeğini mi araştırmak gerekli bilemedim ben.
Nar Anadolu motiflerinde kullanılmış ve bereketi sembolize etmiş. Çiçeği şiirlere girmiş en güzeli betimlemiş.

Kırk odanın kırkında da kırk güzel
Kırk aynada çengi çengi bir güzel
Çağlar ötesinde bir avuç nota
Günaydınım, nar çiçeğim, sevdiğim....

diyor Feyzi Halıcı şiirinde, bu şiir Kürdilihicazkâr makamında Türk Sanat Müziği oluyor kulaklarda çınlıyor.

Kaynaklar: Wiki, dipnotkitap, musikidergisi, antoloji

4 Mart 2011 Cuma

Calligraphy & Skineart

Kaligrafi ve hat estetik sanatlar kuşkusuz, Selami Gümüş'ün kaleminden kuş formunda Vedat kaligrafisi epey zaman masamda durdu. Nihayet tarayabildim ve skineart sayfama da ekledim.

2 Mart 2011 Çarşamba

Siklamen - Cyclamen Spp.

Bitki çeşitliliği zengin gezi yerlerimizden biri olan Bolu Mengen yakınlarında çektiğim bir fotoğraf.

Orman açıklıkları ve kayalık alanlar olan çok yıllık yumrulu bir bitki siklamen, bahar aylarında doyum olmaz izlemesine :)

Yumru, yaprak, çiçek
Siklamen misal kompozisyon
Giriş, gelişme, sonuç
Siklamen misal hayat

1 Mart 2011 Salı

Yüksükotu - Foxglove - Digitalis Lanata



Wikipedia'da yer alan yayılım haritasını göre geniş yayılım alanına sahip yüksükotu niçin kendini göstermiyor bana diye düşünmekten kendimi alamıyorum. Büyüleyici görüntüsüyle bana bir insan suratını hatırlatıyor yüksükotu. Ancak güzelliğine aldanmamak lazım, kalp ilacı olarak kullanılan bir madde barındırıyormuş ve tehlikeli durumlar oluşturabilirmiş. Farklı bir yüksükotunun tohumunu alarak saksıda yetiştirmeyi planlamıştım ama sanırım çocukların ulaşabileceği bir yer sakıncalı olabilir. Tekrar düşünmek gerekecek... Bu arada Ayaş'ta baraj kenarında güneş alan bir yamaçta karşılaştık bu arkadaşla.

16 Şubat 2011 Çarşamba

Uykunun Ayyaşı


Müptelasıyız kesin ve vazgeçemeyiz, gecedennn geceyeee bakarız tadına amma tatsızken ise ilk yalnız bırakan odur. Vefasızdır. İyi gün dostudur. Her tarafı saran düşüncelerden kurtaramaz sizi kaçar, gider, saklanır bir köşeye... Koca dünyada bir başına kırışık-karışık bir vaziyette.

18 Ocak 2011 Salı

At Osuruğu Mantarı - Puffball Fungus :(

Eğer olduğunuz yerden hareket edemiyorsanız ve gelecek nesillerinizi saçabilmek için de fiziksel bir temasa ihtiyacınız varsa, herhangi bir canlının üzerinize basması güzel bir tesadüf olabilirdi. Mengen dolaylarında M. Hurşit Güven'in çektiği fotoğraflardan hareketli bir görsel oluşturdum. Aslına bakarsanız resimdeki eller Zati Erbaş'a ait ve kendi çapımda ufak bir yazı yazıp sitesinde yayınlanması için heves edip mail gönderdim ama pek fırsat bulamadı. Ben de ziyan olmasın diye daha önceki paylaşımımı desteklemek için bloguma koymaya karar verdim. :(

16 Ocak 2011 Pazar

Amanita


Kütüklü yol adıyla bilinen Gezginder yürüyüşlerinden birinde karşılaştık Amanita ile. Kırmızı rengi ve çocukluk yıllarımızın Mario oyunu sayesinde aldatıcı bir sevimliliğe sahip Amanita. Aldatıcı çünkü pek çok türü (600 türü mevcutmuş) zehirli kendisinin. Sinek mantarı ya da Gelin mantarı olarak da bilinen, Amanitaceae familyasından zehirli ve halüsinojen bir mantar türü. Amanita beyaz renkli, yumurta şeklinde bir kapsülden çıkıyor ve genelde üzerindeki zar'ın kalıntılarından kaynaklanan beyaz noktalar taşıyor.

Benim ilgimi çeken bilgiler ise; Avrupa'da sinek mantarının şans getirdiğine inanılması, ortaçağ'da üzerine konan sinekleri sersemletip boğduğu için bu mantarın suyu sineklerden korunmak için kullanıldığı, Şamanların ayinlerini düzenlemeden önce, Vikinglerin de bir yeri işgal etmeden önce bu mantarı yedikleri...


Kaynaklar:
http://tr.wikipedia.org/wiki/Sinek_mantarı
http://en.wikipedia.org/wiki/Amanita

Moleskine & Skineart


Boş vakitlerini değerlendirmek için moleskine'mde yaptığım karalamaları, severek takip ettiğim skineart'ta paylaşacağım. Ama ilk darbeyi aldım :) "ordinary things" yazmışlar başına :) Ancak "ordinary things" de benim için başarı... Resim başarı gösterebildiğim bir ders olmamıştı zaten. Sıradan şeyleri yapabiliyorsam. Belki zamanla geliştirebilirim. Geliştirmek isterim çünkü masa başında geçen boş vakitlerde bir şeyler üretebilmek isterim. Kaleme hiç bir yerde yasak yok! Hikayesine gelince hakikaten sıradan bir çizim. Kahve bardağının tabanıyla oluşan bir leke ile başlayıp DMO (Devlet Malzeme Ofisi) kalemlerim ile tamamlanmış karalama...