13 Aralık 2020 Pazar

Mühür Şart


Deri, seramik, süs eşyası ve ahşap işlerinde damga/mühür felan şart sanırım. En basit kemerde bile firmanın mühürü olmazsa olmaz. Markalaşma süreci sanırım. Ama asırlar öncesine bile baksanız, taş işçisi bile taşın altına üstüne çiziveriyor sembolünü, tereyağı yapıp satanın kendi şekilli kalıbi var, fırında ekmeğin üstünü her fırın farklı çiziyor, ressam imzasını atıyor köşeye ki amaç hep aynı. Ortaya çıkan ürünün arkasında durma, imzasını atma ne derseniz işte.

Biz de kendimizce yapıyoruz ve kısmetse daha yapıcaz bir şeyler ya, neden bizimde olmasın mühürümüz dedim. Deri işlemek için alet edevat aldığım bir yer var. Düzgün insanlar, güzel konuşuyorlar ama başkasının üçe sattığını beşe geçiriyorlar. Anlayınca başka yerleden de malzeme almaya başladım. Diğer mekanlarda da aynı frekansı tutturamıyorum. Hobi maksatlı bir şeyler yapmaya çalışan amatörün dilinden anlamıyorlar gibi gelyor bana. Gittim deriye basmak için mühür yaptırabiliyor muyuz demeye. Ama bana tuzlu geldi söyledikleri fiyat.

Çizip veriyorsun istediğin mühürü adam gönderiyor yapacak atölyeye, orda ya CNC ya da döküm yoluyla prinç mühür yapıyorlar, takıyorlar sapını, atölye alıyor maliyet artı karını, üstüne benim aracıda komisyonunu ekliyor. Klasik işler işte astarı yüzünden pahalıya geliyor.

Dedim ya ben amatörüm, ticaret yapmıyorum, bu işten para kazanmıyorum. Dolayısıyla makul harcamalarla kendimi tatmin edecek basit şeyler benimkisi. Web’den baktım, düzgün anlatan adamlar var. İri başlı bir çelik civatayı, önce pürmüzle kızdırıp metali yumuşatıyorsun sonra eğe meğe derken şekil veriyorsun. Şekil verdikten sonra yine kızdırıp yağda su verme işlemi ile sertleştiriyorsun metali, bir de sap taktın mı idare eder işte.

Teori tamam dedim, uygulamaya geçtim, ama uygulamada o iş öyle değil tabiki. Eğeyle falan yumaşak hatlar, ince detaylar zor. Bir CNC değiliz. İlk deneme patladı, daha düz hatlarla ikinci denemeye geçtim ve sonuç idare eder bence.

Adımın baş harflerini simetrik şekilde iki yana ekledim. Karasız kaldım. Stilize bir yaprağa mı, yoksa kuru kafaya mı benzetsem derken, kuru kafada karar kıldım. Sonuçta elimden geldiğince bir mühür sahibi oldum. Kullanmaya bile başladım. Mühür Şart tabi, adımız kalsın.

12 Aralık 2020 Cumartesi

Ertelenen Düşler


Çamurun kile, kilin seramiğe dönüşümü bana hep heyecan verici gelir. Çamurdan eşya üretmek tarihin başlagıncından beri insan becerisidir. Günümüzde seramik bir sanat aynı zamanda ve yaratıcılıkta sınır yok, o kadar güzel şeyler yapıyorlar ki, bakmaya doyamıyorum.

Korona salgınının bir sonucu olarak, evde ve balkonda daha çok vakit geçirince insan iki dal birşeyleri olsun istiyor. Kendimizce diktik bizde. Vakit geçirmece işleri işte limon, kumkuat vb. Saksılar doldukça torf lazım tabi. Geçerken bir yerden aldık torf. Açtım içinde ceviz büyüklüğünde kil parçaları var.

Killeri topladık, suda erittik, süzdük, bez torbada suyunu kuruttuk derken elma büyüklüğünde bir kil topumuz oldu. Balığı çok severim ya işte, hemen balık figürlü Exlibrisim gibi şekil verdim kile kuruttum. Kuruttuktan sonra nasıl pişiririm diye bakmaya başladım. Pişirdikten sonra asacağım bir kenara hayalimce.

Evde olacak bir şey değil, 1000 derecelere falan çıkarmak lazım pişirmek için, özel fırımları (kiln) var. Eskiden nasıl yapmışlar desen, açık ateş yakmışlar vs, balkonda olacak şey değil. Şehir insanıyız netice itibarı ile. Neyse bir seramik atölyesine gittim, fırınlarmısınız demeye hüsran oldu. Ne idüğü belirsiz çamurlar çatlar patlarmış, fırına ya da diğer ürünlere zarar verebilirmiş. Neresinden bakarsan bak, bu da bir tecrübe. Konuştuğum seramik atölyesi Korona salgınından dolayı atölye düzenlemiyormuş, zaten bende de tereddüt var. Erteledik düşleri, kısmet olursa ilerde öğreneceğiz bu işleri. (KS)

Korona Öncesi (KÖ) ve Korona Sonrası (KS) gibi bir kavram artık hayatlarımıza girdi diye değerlendiriyorum. Bu kavramları kullanan varmı diye bakmadım web’e. Ben yazıyım dursun kenarda.

 

 

 



Deri Ayıcık


En büyük meşgalem olan basketbolu, korona döneminde hayatımdan çıkartmak zorunda kaldım. Hayatıma açık havada bireysel olarak yapabileceği bisikleti dahil ettim. Arabanın bagajında rahatlıkla taşıyabileceğim katlanabilir bir bisiklet aldım. Adını “Kızıl Gerdan” koydum. Her öğlen işyerinden çıkıp bisiklet sürdükçe amaçsız gezemeyeceğimi anladım. Amaç olarak ulaşabileceğim mesafedeki anıt ve heykelleri gezmeye karar verdim. Tüm yazı “Kızıl Gerdan”ın üstünde Ankara’nın heykellerini gezerek geçirdim. Fotoğrafları Instagram’dan paylaştım.

Heykelleri gezerken çok üzücü bir sonuçla karşılaştım. Sanata kıymet veren yok, koruyan yok, yaşadığı ortamı güzelleştirmeye çalışan yok. Traji komik hikayelerle karşılaştım. Belki bilahare paylaşırım.

Evde daha fazla vakit geçirdikçe zanaatsal deneme sayısı arttı ama bir türlü paylaşamadım. Hiçbir zaman günlük tutan biri olamadım. Keşke olsaydım, ama günlüğüme 2020 yılına dair birşeyler eklemeden de duramayacağım.

“Zanaate yeteneğin var mı?” sorusuna objektif yanıt veremem, ama zanaate yeterince hevesim var. El yapımı eşyalara çok kıymet veririm. Ahşap, süs eşyası, deri, seramik gibi zanaatleri web’den izlerim ufak ufak ve denemeler yaparım. 

Cüzdan, bileklik benzeri bir kaç deri çalışması yaptım bu dönemde. Ayıcıklı cüzdan bunlardan biri. Pinterest’te benzerini gördüm. Çok sevimli geldi ve yaptım. Müşterisi çıkmadı ahaliden. Ben de vesikalık fotoğraflarımı koyduğum bir muhafaza olarak kullanmaya karar verdim. Özünde bir şeyler ürettim. Mutluyum.


Korona Sanatı !

 


2020’de Korona (Covid-19) salgını çıktı. Salgının ilk dönemlerinde baş ağrısı, bel ağrısı, titreme ve uykusuz bir kaç gece geçirdim. Ateş yok, Öksürük yok. Dolayısıyla algoritmaya göre testte yok. Hep kafamın bir tarafındaki şüpheli bir konu olarak kalacak. Çok şükür hayattayız. Resmi olarak koronayla karşılaşmadık ve elimizden geldiğince izoleyiz ailecek. Esnek mesai derken ailece daha fazla vakit geçiriyoruz.

Esnek mesainin sonucu işler mesai günlerinde birikmiş olarak önümüze geliyor. Sanki korona yok gibi toplantı felan yapıyoruz. Rus ruleti seviyoruz millet olarak. 

Kreş kapalı olunca esnek günlerimizde de evde bebe-şebe mesaisi oluyor ama o kısım çok tatlı en azından. Neyse diyeceğim korona hayatımızın her yerinde kısaca. Edacığımın sanatı fotoğraftaki, parmak boyası ile sürrealist bir çalışma.